Bizi zor durumlarda bırakan en kötü özelliğimizdir aslında kararsızlığımız. Yanlışlarımızın tohumudur kararsızlık. Kararsızlıklarımızın üzerinde büyür hatalarımız. Ve gözyaşlarımızın çıkış kaynağının adıdır kararsızlık…
İnsan hayatında hep seçim yapmak zorunda kalır. Bu seçimleri yaparken o kadar çok düşünürüz, o kadar çok “acaba” deriz ki… Yaptığımız seçimden defalarca vazgeçeriz, sonra gidip yine onu seçeriz. Zaten kararsızlık bir defa başladı mı sonu gelmez artık “o mu olsun,bu mu olsun”ların. Ve eğer büyük bir kararsızlık sonucu aldıysak birşeyi, pişmanlığımız karşımızda hazır bekler bizi. Keşke diğerini alsaydım tokatını yüzümüze vurmak için, en ufak bir kusurunu görünce yaptığımız seçimin. Zaten biz hep kusur ararız keşke diyebilmek adına… Keşkeler acı verir çünkü, ve bizler de acıyı severiz.
İnsanların ilişkilerinde de sadakatle ilgili yapılan bütün hataların da kaynağı kararsızlıktır işte. Bir insan aklında “acaba şu mu olsaydı” sorusu olmadan, kararsızlık yaşamadan birine “evet” diyorsa o insandan sadakatle ilgili hata beklenemez. Ama bir insan aklında acabalarla “evet” demişse, hep keşke deme ihtimali vardır ve en ufak bir kusur gördüğünde, sığınacağı ilk kelime keşke olacaktır. Keşke kelimesinin arkasında da acabalar, ordu halinde gelmeye başlar sadakatle savaşmak için. Ve genellikle de sadakatin mağlubiyetiyle sonuçlanır bu savaş.
Eğer sadakat savaşına hiçbir zaman girmek istemiyorsanız, birine evet demeden önce aklınızdaki kararsızlıkların hepsini geride bırakın. “Ben bu insanla yaşlanacağım” diyerek kararlı olduğunuz zaman, acaba ordusu birdaha asla sizin topraklarınıza giremez…
Bir yanıt bırakın